Everybody dies, we all die, everything we ever care about will disappear, so what's the fucking point of living?

21 Mart 2011 Pazartesi

Sepya


Her şey shuffle'daki 2242 şarkı içinden denk gelip derin derin düşündüren tek bir şarkı yüzünden. Moby, aslında hiç sevmediğim bir adamdır. Yaptığı müzik bana hiçbir zaman uymamıştır. Ya da ben ona uyamamışımdır. Bu yüzdendir ki sadece tek bir şarkısını bilir, sever ve dinlerim. O da Slipping Away'dir.

Beni az çok bilenler fotoğraflarla aramın iyi olmadığını da bilirler. Çekmeyi de, çekilmeyi de, sonra çıkarıp bakmayı da sevmem pek. Özellikle bu çıkarıp bakma kısmından dolayı aramız bozulmuştur zaten işte. Çünkü fotoğraflar eskimeye mahkumdur. Ve biz anca eskidikleri zaman dönüp bakma ihtiyacı duyarız onlara. İşte bu da beni en çok üzen şey herhalde hayattaki. Aslında bunun kökleri 1 saniye bile öncesine dönemememiz gerçeğine dayanıyor diyebilirim. Dönemiyoruz işte. Bunu fotoğrafla, videoyla onunla bununla gerçekleştirmeye çalışmanın bir anlamı yok. "An'ı ölümsüzleştirmek" zırvasına da hiç gelemiyorum. Hiçbir şey ölümsüz değil ne yazık ki. Kendimizi kandırmanın alemi yok.

Belki bir çoğumuz henüz böyle bir deneyim yaşamamıştır ve onların fotoğraflarında yoktur ama eski fotoğrafların çoğunda genelde kaybettiğimiz insanlar yer alır maalesef. İşte bu da bir başka dramıdır bence fotoğrafların. Sevdiğimiz ama yitirdiğimiz insanları, yanımızda soluk alıp verdikleri o güzel zamanlardan kalma bir görüntüde tekrar görmek kaç kişiyi ölesiye mutlu eder acaba merak ediyorum. Beni etmediği kesin. Ne biz o zamanki gibiyiz, ne onlar şimdi yanımızda, ne de o ana aynen orada göründüğü gibi geri dönebiliriz. Six Feet Under dizisinin evrenler üstü karakteri Nate Fisher'ın sözleri bunlar bir nevi. O da fotoğraf çekmenin gereksizliğinden bahsediyordu, o an'ın çoktan geçip gittiğini/gideceğini söylüyordu çaresizce. Çaresiziz bu konuda işte. Ve işte ben, fotoğrafları sevmiyorum. Yıllar sonra dönüp bakıldığında büyük ihtimalle iç burkacak görüntüler bırakmak istemiyorum geride. Şimdiye kadar öyle ya da böyle bir şekilde bırakılmış olanlarla da ilgilenmemeye çalışıyorum. Çünkü geçmişe özlem duyuyorum ve hep de duyacağım. Ve biliyorum ki, bu özlemi hiçbir şey gideremeyecek.

Moby, Slipping Away'de diyor ki; "öylece kayıp gidiyor işte". Hayat, insanlar, güzel anlar, kötü anlar, her şey zamanla kayıp gidiyor elimizden. O her ne kadar tutunmamız gerektiğini öğütlese de, mümkün değil ki aslında. Bunu kendisi de biliyordur herhalde. Ama yine de söylüyor işte. Şu an'a odaklanmamız gerektiğini belirtiyor ayrıca. Onun derdi şu an'la zaten. An'ı yaşamalı. Öyle olmalı gerçekten. Bunu da ne kadar başarabiliyoruz, ayrı. Ben başaramıyorum, bu da bir gerçek.

Aşağıya Slipping Away'in videosunu iliştirdim. Bütün yukarıda bahsettiğim şeyler yüzünden her daim hüzünlendirmiştir beni bu harika video. Ama esas video'nun altında bir yorum vardı ki, en az şarkı ve video kadar muhteşem olmuş. Onu da kopyalayıp, yapıştırıverdim. Güzel oldu sanıyorum. Bu konuda adını anmadan geçemeyeceğim bir şarkı ve klip daha var ve üstelik ülkemizin eserlerinden biri. Sertab Erener'in İncelikler Yüzünden şarkısı ve klibi. Açıkçası bana göre Slipping Away'den çok daha vurucu bir etkiye sahip aslında, hakkını vermeliyim. Ama o şarkı, o klip ve "İncelikler" bambaşka bir yazının konusu olabilecek kapasiteye sahip, o yüzden burada susuyorum artık.

"It's funny, in life we meet hundreds of people, from school, on vacations, from family, from college, from the mall, in life we get to know and interact with hundreds of people who may be not friends, but they make us have a good time. The truth is that in life there are very few people that will stay with us, and few REAL friends. The message of the song is that we most hold on to the people we love, because when you less expect it, They Slipp Away..."

Hiç yorum yok: