Everybody dies, we all die, everything we ever care about will disappear, so what's the fucking point of living?

25 Şubat 2011 Cuma

Kral Bile Olsan İnsansın Nihayetinde İşte

Bir insanın tüm hayatını etkileyebilecek, bir çok şeye engel olacak, bazen onu hayattan soğutacak bir rahatsızlığının olmasını en iyi bilebilecek kişilerden biri olarak görüyorum kendimi.. The King's Speech belki de bu yüzden beni çok etkiledi, bana çok yakından sokuldu ve beni mutlu etti.. Daha önce üzerinde pek düşünmediğim kekemelik, farkettim ki hakikaten çok can sıkıcı durumlardan biriymiş.. Bunun bir de böylesine önemli bir kişiliğin başına gelmiş olması oldukça ilginç bir hikaye çıkarmış ortaya.. Su gibi akıp giden, insanı hiç sıkmayan, sessiz sedasız ama taş gibi bir film olmuş The King's Speech..

24 Şubat 2011 Perşembe

Hanım Koş! Anket Var

Yapmazsam çatlardım.. Ama biraz geç oldu gerçi.. 3 günlük Oscar anketine katılmanızı dilerim.. Katılmazsanız da canınız sağolsun, bir sürü sitede zaten var, onların sonuçlarıyla idare ederiz.. :)

23 Şubat 2011 Çarşamba

Boyle, Böyle Filmler Yapsın Canımı Yesin

Dikkat! İzlemediyseniz Okumayın!

127 Hours, sürpriz bir şekilde çok beğendiğim bir film oldu.. Yönetmen Danny Boyle, çok fazla filmini izlemediğim biri olmakla birlikte beğenmediğim ve çok büyütüldüğünü düşündüğüm son işi Slumdog Millionaire'den sonra azıcık nefretimi kazanmış biriydi.. Açıkçası 127 Hours'ın da onun filmi olduğunu bir kaç hafta öncesine kadar bilmiyordum bile, büyük ayıp aslında.. Fragmanını da ilk kez Black Swan öncesi görmüştüm ve açıkçası ilgimi çekmişti.. Merakla beklediğim bir film haline gelmişti..

Ne Kaldı Şunun Şurasında Oscar'a?

He valla ne kaldı? 3-5 gün.. Heyecan dorukta.. Her sene yapmaya çalıştığım şeyi bu sene de yapamadım.. Bir sürü laflar hazırladığım dağıtımcı şirketler nedeniyle yine aday olan tüm filmleri sinemada izleyememiş olmamdan ötürü amacıma tam olarak ulaşamamış olsam da 10 adaydan sadece 2 tanesini olması gerektiği mekanda izleyemeyerek çok yaklaştım sayılır zafere.. Aslında şu an izlemem gereken 3 film var; biri vizyona girmeyi bekliyor; True Grit.. Kalanlardan en çok merak ettiğim de o aslında.. Diğer ikisi de The Kids Are All Right ve Winter's Bone.. Bu ikisini ev ortamında izlemek durumundayım, ayrıca en az merak ettiğim ve en isteksizce izleyeceğim filmler de yine bunlar.. Önyargılı olmak kötü bir alışkanlığım, umarım beni yanıltırlar, sonuçta bir şekilde aradan çıkarmalıyım onları da..

22 Şubat 2011 Salı

Kendi Blog'u Olduğundan Bihaber Amnezik.

"Her şey biter.. Ama önce başlamaları gerekir."
Şimdi ben yıllarca bu blog olayına karşıydım, diğer pek çok internet şeysine karşı olduğum gibi.. Aah ah, ne zamanlardı.. Pek çok şey değişti sonradan, önleyemiyoruz bazen; görüşlerim, düşüncelerim, tutumlarım değişti pek çok konuda.. İnternet de onlardan biri oldu.. Aslında pek çok platformda değişik şekillerde yazılar yazdığım, bir şeyler paylaştığım oluyordu, bilen bilir.. Popüler olana karşı olmak da değil de, ne bileyim, böyle bir üşengeçlikti belki de bu tarz şeylerle uğraşmamak.. Yoksa Ekşi Sözlük yazarlığı ya da ilk açıldığı zaman kaçıyormuş gibi hemen bir Facebook hesabı oluşturmak ne anlama gelirdi? Sonra kapattık tabii hesabı (olması gerekenmiş gibi "tabii" demiyor muyum bir de, ahah) ama ardından Twitter çıkageldi; ne güzel şey! Az ve öz.. Sonra Facebook'a geri döndüm.. Ama Twitter her zaman için favorim kaldı (kill the bird!) Eski alışkanlıklarımın da değişmeye başladığını farkettim.. Üzüldüm.. DVDHaber adlı pek güzel sinema platformunda neler neler konuşuyorduk, hayattaki en sevdiğim şey sinema hakkında ne güzel paylaşımlar oluyordu.. Gitgide zayıfladı ama işte, son zamanlarda da ben elimi eteğimi çekmiş gibi oldum.. Ardından 22dakika'da dizilerle ilgili yazdıklarım geldi, gelecek daha da inşallah ama yine de bir şeyler eksik gibi.. Neyse, geçenlerde bir zamanlar çok hoşuma giden bir blog'u tekrar bulmaya çalışırken farkettim ki benim de bir blog'um varmış! Gerzekçe bir isimle açmışım ne zaman olduğunu hatırlamadığım bir zamanda, resim falan koymuşum böyle sanal benliğimin gerektirdiği şekilde.. Baktım içimi dökmeye Twitter'ın 140 karakteri yetmiyor, Facebook'a hala daha ısınamadım; varlığını bir türlü anlamlandıramasam da hayatımdaki yerini öylece işgal etmeye devam ediyor kenarda, DVDHaber desen eski halinden eser yok, dedim ki şu blog'a bir el atayım, öyle boşuna açılmış olmasın (ya da bir gün el atacağım için önceden açılması gerekiyordu belki de, bilemedim şimdi) Bakalım ortaya neler çıkacak, bakalım ölü insanlar gören adam başka neler de görüyormuş.. Ben de merak ediyorum..

"O halde; hadi başlayalım!"